5 Aralık 2012 Çarşamba

Haftasonu Böceklerinin Fotoğrafları

Ada, eşim ve Sultan heepsi de uyudular. Ben de size söz verdiğim üzere bu yazıyı yazmaya karar verdim. Pazar günkü Sapanca Gezimiz'in daha güzel çekilmiş fotoğrafları aşağıdadır:)






Büyük insan gibi çıkmışlar. Ada'nın elleri bir önceki geceden boyalı kaldı. Keçeli kalemle ellerini boyamıştı.


Birisi "Şapkalarınızı tutun" demiş galiba:)




Adacım bana yaprak toplarken:)


Küçük ördeklerin arkadan görünüşü:)

Hoşçakalın...

Büyük ihtimalle bu yazıyı sabah okuyacaksınız, hayırlı günleriniz olsun:)

3 Aralık 2012 Pazartesi

Haftasonu Böcekleri

Haftasonu Sapanca'daydık efendim. Kahvaltıya gittik. Ne başımızın zoruysa, pazar sabahı 07:30'da kalktık, kendim hazırlanayım çocuğu hazırlayayım derken saat 08:30'da evden çıktık. Tuzla'dan kuzenleri 09:00'da aldık. 10:00 gibi de Sapanca'daydık. Kuzenimin eşi yolları hep unutur. İşin kötüsü yolu onlar tarif edecekti. Daha önceden gittikleri ve çok beğendikleri bir yerdi. Israrla bizi de götürmek istediler. Ama yolu unutmuşlar:) Biraz korku filmi gibi dakikalar yaşadık. Bir ara el yordamıyla gitmeye çalıştık ama manzara şöyleydi. Bozuk, çamurlu, sürekli hoplatan bir yol... Yolun hemen kenarında dikenli teller... Dikenli telin ardında tren yolu... Bir ara boş bir istasyon geçtik... Gerçek bunlar abartmıyorum:) Dahası bir ara önümüzde yaşlı bir amca vardı ve dikenli telin ötesine bakıyordu. Sırtı bize dönüktü. Yavaşça yüzünü çevirecek ve iki üç tane uzunlu kısalı ön dişlerini göstericek mi acaba diye aklımdan geçirdim. Bunları yaşarken hava tabii ki yağmurlu ve pusluydu dostlarım:)) Dikenli telin ötesinde de zombiler vardı ama onlardan hiç göremedik:) Tamam bunu ben ekledim:)
Sonunda o yol bizi aradığımız yere çıkardı. "Hıh, işte burası, burası" diye bağıran kuzenlerin ardından hemen durduk ve arabadan indik. Biz oraya gidince yağmur dindi ve hava yumuşadı. Kahvaltıyı hepimiz çok beğendik. Açık havada gezdik. Göl kenarındaydı. Çocuklar koştu, çok eğlendiler. Ada bana yaprak topladı ve sevinçle yanıma gelip onları verdi. "Senin için topladım anneee" diye bağırdı. Ben de o anı kafamda dondurmak istercesine kare kare yaşadım her saniyeyi. Onun mutluluğunu paylaşmak, gözlerindeki sevinci görmek çok hoşuma gidiyor. Umarım Allah bunu bana uzun yıllar nasip eder ve umarım isteyen herkese nasip eder:)






Bunlar benim çektiklerim. Eşimin kamerasındakileri de yarın yayınlarım. Hoşçakalın. Umarım sevdiğiniz bir haftasonu yaşamışsınızdır... 

2 Aralık 2012 Pazar

İyi Haftalaaarrr


Pembeler

Şimdi de bir önceki yazımda bahsetmek istediğim ama dayanamayıp başka bir şeyden bahsettiğim konuma geri dönelim. Size Ada'nın ayaklarında uyuttuğu Pembe'nin hikayesini anlatayım.



Pembe'nin ablasının adı da Pembe. Büyük Pembe yirmi yaşında ve kardeşimin. Kardeşim, annem ve babamla beraber Balıkesir'de yaşıyor. Biz onları ziyarete gitiğimizde Ada onu da canlı sanıyordu ve yanından ayrılmıyordu. "Pembe'nin odasına gidelim." diyordu. 



Bunu duyan kardeşim Ada'ya da aynısından hediye etmek istedi. Yeni bir tane almak istiyordu çünkü onunkinin hatırası vardı. Büyük Pembe'yi ona dedem hediye etmişti ve artık dedem hayatta değildi. Bu yüzden ondan ayrılmak istemedi. İlk önce aynısından var mı diye oyuncakçılara sordu. Ama  dedim ya, Büyük Pembe yirmi yaşında, artık piyasadan kalkmış. Sonra internetten araştırdı ve buldu. Sipariş ettiler, bebek bizim eve, İstanbul'a, geldi. Ada da çok sevindi. Pembe'yi o kadar çok sevmişti ki o ara aldığımız bütün bebeklere "Pembe" adını taktı.



Şimdi evde gördüğünüz gibi iki Pembe var. Eğer Pembeler odasında yan yana oturmuşlarsa onlara "Nasılsınız Pembeler" diyor. 



30 Kasım 2012 Cuma

Sumo Güreşçisinin Evladı

Nereden nereye...
Çok değil iki yıl geçti Ada aramıza katılalı ama geldi geleli o kadar değişti ki anlatamam. Şimdi en başa dönücem galiba aslında başka bir şey anlatacaktım ama olsun değinmeden edemeyeceğim. Doğduğunda benim gibi koyu renkti saçları. Hem de kopkoyu ben de şaşırmıştım. Eşim sarışın, kendimi iyice şartlamışım herhalde, onun çocuğu şarışın olur diye. Sonra bir süre kızıl oldu. Bu aralar da yazın güneşte ve denizde açıldığı için sarı saçları. Çok açık sarı değil ama yine de sarışın oldu fıstık. Büyüyünce yine koyulaşır diye tahmin ediyorum. Hayırlısı ne renk olursa olsun. Sağlıklı olsun da, bizimki de herkesin çocuğu da. İşte bakın "sumo güreşçisinin evladı" diye seviyordum ben onu...

Haftasonu


Size Ada'nın güzel bir pozuyla "iyi haftasonları" dilemek istedim.





29 Kasım 2012 Perşembe

Merhaba

Biraz geciktim değil mi? Özlediniz mi beni:) Ben özledim sizi. Yazamadım diye dert yaptım içimde. Ama sanırım bu da hayatın bir gerçeği her zaman aynı sıklıkta yazılmıyor. Evle ilgili bazı aksilikler oldu. Bir sabah uyandığimızda Ada'nın odası su içindeydi. Halısı falan sırılsıklamdı. Odasındaki kalorifer su akıtmış. O işlerle uğraştım. Bir de soğuk algınlığı geçirdim. Şimdi de Ada'nın burnu akıyor ama çok komik. Hapşurduktan sonra silmek için biraz geç kalsam, yani bu geç kalış saniyelere ölçülür, şapur şupur yalanma sesleri geliyor. "Kızım bana söyle, ben silerim." diyorum ama bu sefer de hem beni arıyor hem de yalıyor. Ben de çok gülüyorum.
Cumartesi günü Ada'yı rutin doktor kontrolüne götürdük. Binbir güçlükle muayene ettirdik. Bırakın doktorun odasını, apartmanını, sokağını tanıyor. Sokağı görünce "Ama ben doktora gitmiycem kiii" dedi. Neyseki aşı zamanı değildi de doktoruyla ilişkisi biraz düzeldi. Doktor Hanım gönlünü almak için çok çaba sarf etti.



Sonra da Sultan'ı veterinere götürdük. Ada çok şaşırdı. Bizim 
doktora gittiğimizi görmediği için sanırım sadece kendisinin 
doktora gittiğini sanıyordu. Sultan'ın da aynı şeyleri yaşadığını görünce yalnız olmadığını anladı. Sultan'a da hemen hemen aynı işlemler yapıldı. Onun da ağzına ve kulaklarına bakıldı. Bir de Sultan'ın aşı zamanı olduğu için ona aşı yapıldı. Sultan'a aşı yapılırken biraz korktu çünkü veterinerin kendisine de aşı yapabileceğini düşündü. Neyseki ben yatıştırdım. Şimdi herkese dili döndüğünce bunları anlatmaya çalışıyor. Önce kendi doktor macerasını anlatıyor sonra da Sultan'ınkini.