15 Aralık 2012 Cumartesi

Ada'yı Bulunuz


Ada nerede?


Evet, evet, bildiniz, torbanın içinde. Babam torbasına koymuş Ada'yı gezdiriyor sanmayın. Ada tutturdu, bu torbaya giricem diye. Girmekle kalmadı "Beni havaya kaldırın." dedi. Çok eğlenceliydi ama... Bazen onun yaptığı, yapabildiği şeyleri yapmayı ben de istiyorum. Ne güzel torbanın içine otursak da bizi de gezdirseler. Bizi de böyle şımartsalar.
Eşim hep anlatır, o küçükken ramazan ayında dedesine iftarı yaptırmadan kapalı bir oyuncakçı dükkanını açtırmış ve oyuncak almışlar. Ada da ona benzer bir şey yaptırdı dün dedesine. Biz on günlüğüne Ada, Sultan, ben, Balıkesir'e geldik. Ne güçlüklerle geldiğimizi de bir başka yazımda anlatayım.
Akşam vakti otururken dedesine o kadar tatlı "Dedecim bana oyun hamuru alabilir misin?" dedi ki anlatamam. Karşısında taş olsa erirdi. Babam bu isteğini geri çeviremedi. Giyinip oyun hamuru almaya gittiler. Sonra da gelip mutlu mutlu oynadılar.
Maşallah...

Şeker Sultan

-Sultan, yat! diyor, Ada, eğer Sultan başını kaldırmaya çalışırsa.


Sultan'ın da iyi vaktine denk geldi. Uykusu olduğu için Ada'yla pek uğraşamadı. Takmadı kafasına, arada uyukladı. Böylece Ada da rahat rahat o pulları Sultan'ın sırtına dizebildi. Bize de çok güzel görüntüler ortaya çıktı. Ben de hemen fotoğraflarını çektim.
O pullar bizim tombala pullarımız. Tabii Ada onları bonibon şekerlerine benzetti. "Sultan'ın üstüne şeker koydum." dedi.


Sonra da "Şeker Sultan" dedi ve bu yazının da başlığı ortaya çıkmış oldu.


Doğal olarak Sultan onları sırtında pek tutmadı, silkindi ama sağolsun fotoğraf çekmemize izin verdi.


Son olarak da bu şirin pozu verdiler. Ada'nın yüzüne bakar mısınız, sevgi dolu, romantik...
Çok zor ikisini de büyütmek ama bazen iyi oldu da diyorum, Ada'yı öyle görünce. 

13 Aralık 2012 Perşembe

Küçük Emrah

İtiraf ediyorum: Küçük Emrah, benim ilk aşkımdı... 
Bunu nasıl yaptın demeyin oldu işte...
Sanırım yedi yaşlarında falandım. Okumayı biliyordum galiba... Babama ilk aldırdığım kaset Küçük Emrah'ındı. Alışımızı hala hatırlarım, O kasetin raftaki duruşunu, onu alışımızı, kasaya parayı ödeyişimizi.... Aman  Allah'ım tam bir aşk hikayesi gibi... Her şey hatırımda... Küçük Emrah'ın kapak fotoğrafındaki kıyafetini bile hatırlıyorum. Lacivert bir gömlek ve gömleğin üstünde de kenarları beyaz çerçeveli mavi bir süyeter vardı... Hey gidi günler... Gizli gizli fotoğraftaki Küçük Emrah'ı dudaklarından öperdim.
Bir de annem anlatır "acıların çocuğuyum" diye bir şarkısı varmış. Ben onu "hacıların çocuyuyuuuumm" diye söylermişim. Ne komik değil mi! Kendime çok gülüyorum bazen. Ama kendime gülebilme özelliğim çok hoşuma gidiyor. Bu insanın kendiyle barışık olduğunu gösterir. Çoğu insan komik yanlarını saklar. Alay edilmekten korkar. Bunlardan bahsetmek erdemdir bence. Hayata karşı duruşunuzu dikleştirir, kendinizi her yönüyle kabul etmek... Ben varım ve bu halimle karşınızdayım mesajini verir. Onun için bir arkadaş toplantısında kendiyle ilgili komik bir anıyı paylaşan benim gözümde daha değerlenir çünkü bu o kişinin kendine güvendiğini gösterir.
Tamam artık sevmiyorum Küçük Emrah'ı, hatta hatırımda kalan en son halindeki saç modeline de gıcık oluyorum ama saklamıyorum: bir zamanlar ben de sevdim. Yedi yaşında olsam da sevdim işte:)

Empati

Evet, yaşıyorum canlarım. Arada arayı uzatıyorum, kusura bakmayın. Her zaman aynı sıklıkta yazı çıkmıyor. Bazen tıkanıyorum bazen de o kadar çok şey yazmak istiyorum ki konuların istilasına uğruyorum. Bu sefer de onların arasından sıyrılıp bir şeyler yazamıyorum. Suskunluğum bundandır ama sonra açılıyorum. Bu bir doğurganlık dönemi oluyor. Uyuyorum sonra yeni doğan güne apak bir zihinle uyanıyorum. Bu da öyle bir dönem oldu benim için. Suskun dönemlerimde yazmayı bıraktığımı sanmayın. İçimdeki çıkmazdan çıkmaya çalıştığımı bilin yeter. Ben yine gelicem. Onu düşünün.
Hayatta çoğu zaman ikili yaşayan biriyim. Hiçbir şey yazamama ya da çok şey yazmak isteme arasında gidip geldiğim gibi... Gidiş gelişlerim keskin oluyor. Ya o uçtayım ya öbür uçta... Aynı beni tanıtan yazımda yazdığım gibi "bazen her şey bazen hiçbir şey"... Her şeyin iyi ve kötü yanlarını görmeye çalışıyorum. Bu da çok yoruyor çünkü bana yapılan bir haksızlıkta bile karşı tarafı kendi içimde haklı çıkarabiliyorum. Bu da kendimi savunmama engel oluyor haliyle. Yani galiba empati yeteneğini had safhada yaşayan biriyim ama bu hep böyleydi... Hayat tarzı oldu benim için. Ben hep karşı tarafı anladım. Sustum. Kendimi savunamadım. Neyse hayırlısı. Bazen zor olsa da şikayetçi değilim. Bu durum beni sakin olmaya itti ve sakinlik bana çok şey de kazandırdı. Hem de gerçekten çok şey... Mutluyum bu halimden. Hem insan gitgide olgunlaşıyor. Artık insanları olduğu gibi kabul etmeyi daha da başarabiliyorum. Bu ruhuma huzur da verdi. 
Bak yine ne yazacaktım ne yazdım... Size Küçük Emrah'ı anlatacaktım. Onu da yarın yazayım o zaman. Hem konumu da seçtim. İyi oldu:)
Hoşçakalın şekerler...

10 Aralık 2012 Pazartesi

Pazorttesi

Mutlu haftalar efendim. Sizin de masa başında oturup çalışma vaktiniz geldi değil mi?


Ya da benim gibi evdeyseniz de pazartesi günü yaşadıklarınız pek değişmiyor. Bugün insanın biraz daha morale ihtiyacı oluyor. Yani çalışanlar da evde çalışanlara özenmesin, Pazartesiler herkese aynı. Bugünün adını depresiflik günü koysaymışız:) 
Neyse açılalım, coşalım. Geçicek bugün, alışıcaz yeni haftaya. Bakın  alıştık bile... Ooh ne güzelmiş, iyi ki de gelmiş. 
Sabah kahvaltınızın tadını iyi çıkarın...
Hoşçakalın...
Gerçekten kelimedeki gibi hoşça kalın. Ne güzel bir sözcük değil mi! Kullanırken güzel üretilmiş bir sözcük olduğunu unutuyoruz bazen. Kim bulduysa tebrik ediyorum:)