17 Kasım 2012 Cumartesi

İşte demek ki böyle oluyor...


Sorumluluk üstüne sorumluluk binince, insan, yapamayacağını sandığı işlerin bile üstesinden gelebiliyormuş. Ben iki yıldır Ada, ev işleri ve eşimle nitelikli zaman geçirmek arasında bocalarken "Allah'ım, bundan başka bir sorumluluğum daha olsa nasıl altından kalkarım! Kesin hiçbirine yetişemem, biterim" diyordum. 

Vee ben böyle düşünürken birdenbire Sultan aramıza katıldı. Sultan'ın sorumluluğu da büyüktü fakat sevgisi zorlukları görmemi engelledi. Onun bakımını da üstlendim ama bu durumdan rahatsız olmadım.

Allah sevgisini de içimize koyup göndermiş onu, bize. Böyle olunca da onu vermeyi hiç düşünmedik, kabul ettik onu. Hepimizle ayrı bir ilişki kurdu Sultan. Beni annesi olarak seçti. Sevilmek istediğinde bana sokuluyor. Ben annesinden ayrılan yavru hayvanlara çok acırım. Yüreğim kaldırmıyor bu durumu, ona şefkatle sarılıyorum. Ben onu severken o da patisini elimin üzerine koyuyor. Uyumak istediğinde de benim yanıma geliyor. Evet yanlış okumadınız uyumak istediğinde de geliyor. Aynı insan yavrusu gibi kendisini annesinin uyutmasını istiyor. Birazcık seviyorum sonra da başını avcumun içine koyup uyuyor.

 Bir süre böyle duruyor sonra da gidip yerine yatıyor. Kalkıp yerine yatması beni bitiriyor; çünkü bu davranışın insanlara özgü olduğunu sanırdım. Bir hayvanın yapması, böyle bir durumla ilk defa karşılaşan bendenize oldukça komik ve ilginç geldi. Gözünüzün önünde canlandırın size de öyle gelmiyor mu? :)

Eşimi de oyun arkadaşı olarak seçti. Birlikte çok eğleniyorlar. Hayvan yorgun düşüyor eşimle oynadıktan sonra... Hemen yanıma geliyor ve yukarıda anlattığım gibi kendini uyutturuyor.  Ada'dan başka bir kızımız daha oldu anlayacağınız. Çocuk sevgisiyle eşdeğer değil ama o da bizim için çok kıymetli oldu.

Ada'yla ise ilişkisi biraz daha farklı. Ada yaşının gereği istemeden de olsa Sultan'ı incitiyor. Şu ana kadar Sultan Ada'dan kaçmayı tercih ediyor. Umarım hayvan hırçınlaşmaz. Ben telkinlerimle Ada'yı nazik davranmaya yöneltmeye çalışıyorum.



Umarım bu konuda başarılı olurum. Yoksa halimiz nice olur bilemem:)

Bugün bazen içimden bazen de dışımdan, hep bu şarkıyı söyledim, size de armağan etmek istiyorum:

Mutlu ol!
İyi bak kendine!
Ne olur gözüm arkada kalmasın!
Uzun uzun seneler var önünde,
Gün gelir sevgilim acıya alışırsın.          Sezen AKSU

Bu şarkıyı söylediğimi duyan kızım "Annecim, sevgilin acımadı!" dedi :) Yavrum benim, canımın yanmasını istemiyor. Seni çok seviyorum Ada'cım...


Merhaba Dostlar


İşte bu akşam aniden oluverdi...
Bir blog sayfası oluşturdum. Ne zamandır istiyordum ben bunu. Kendime bir türlü konu seçemiyordum. "Acaba ne yazsam, ne yazsam?" diyordum. Ailemize bir bireyin daha katılmasıyla çılgınlığım arttı ve kendimi burada buldum. Birey dedim diye onu insan sanmayın. O üç aylık bir kedi yavrusu....
Hem de bize hediye olarak geldi. İlginçtir, eşim ve ben iki yaşındaki kızımıza kedi almayı istiyorduk ama bir türlü cesaret edemiyorduk. "Bakamayız" ya da mazallah "Kızımız hayvancağızı öldürür." diyorduk. Demek ki çok istemişiz, evren bize gönderdi. İnşallah ona en iyi şekilde bakabiliriz.
Kızımın hayvanseverliğini gören ama elinin ayarının olmadığından henüz haberi olmayan bir dostumuz, "Bu kız çok şirin, akıllı, kibar, bu kediye çok iyi bakar." diye düşünmüş ve bize bir kedi hediye etmeye karar vermiş. İşte Sultan'ın bize gelişi böyle oldu. Onu Ada'nın doğum gününde kapımızda buluverdik. 
Anlaşıldığı üzere, bu blog, bu üç kızın hikayesini anlatacak Anne Aycan, onun -şimdilik- minik kızı Ada ve kedimiz Sultan'ımız.