29 Aralık 2012 Cumartesi



Ciciannesinin çekirgesi...
Yerim senin fotoğraf makineni...
Bu makineyi saklayacağım, ileride ilk fotoğraf makinemdi dersin...

28 Aralık 2012 Cuma

Aydedeeee!

Biraz aşağıya gelir misin? 
Ada bugün sana tırmanmak istedii...

Sultan'ın Aşkı

Sultan, Ada'yı uyuturken etrafımızda dönüp duruyor, miyavlıyor.  Ada uyumaya tam hazır değilse uykusunu açıyor...
Dün Ada uyuduktan sonra bu poz ortaya çıktı. Meydanı boş bulan Sultan, hemen Ada'ya sarılıverdi. 


Adacık yerde yuvarlana yuvarlana böyle uyudu. En sevdiği şeyler de yanında. Oyuncak diyemiyorum şey diyorum çünkü biri hariç diğerleri çok sevdiği eşyalar. Çoğunlukla uyurken onları yanında istiyor.

27 Aralık 2012 Perşembe

Ada Balıkesirde'yken

Çok eğlendik. Gezdik, tozduk...
Ada, krallar gibi ağırlandı. Zaten o olduktan sonra pabucum dama atıldı. Herkes onu sorar oldu. Onu görmeye geldiler. Olsun torunları ya canım, kıskanmıyorum. Herkesin yeri ayrı.
Bizi de anneannemiz, dedemiz krallar gibi ağırlardı. Artık büyüyünce kardeşimle dalga geçer olmuştuk. Ne zaman anneannemlere gitsek, anneannemle dedem "Gazoz içecek misiniz, bisküvi yiyecek misiniz?" diye on kere sorarlardı. Ne güzeldi o günler. Olsalar da yine sorsalar.   
Gelelim Balıkesir fotoğraflarımıza... Bilenler bilir, Balıkesir'de Kurtdereli Mehmet Pehlivan'ın heykeli var. Devasa bir şey. O kadar büyük ki kardeşim küçükken onu "Allah" sanırdı. Artık siz hayal edin. Tabii ki burada çocukken boyutlarınızın minik olmasının da payı var. Siz yanında ufacık kalınca doğal olarak diğeri devasa bir şeymiş gibi algılanıyor.  İşte Ada, Kurtdereli Mehmet Pehlivan'ın heykelini görünce "Koca adam nereye çıkmış!" dedi hayretle. Biz de annemle birbirimize bakıp çok güldük. Sonra da "Elini tutabilir miyim?" dedi. Ben de "Olmaz yavrum, o çok büyük ona yetişemeyiz." dedim. 


Fotoğraftan Ada'nın hayretini ve yanında ne kadar minik kaldığını hayal edebilirsiniz değil mi?



Ali Hikmet Paşa Meydanı'nda güvercinleri kovaladı.




Yumurcak seni...




Arkadan, ponponlu Ada...




Vazgeçilmezleri, kalemleri...



Aneannesinin ördüğü ve yolda bizi durdurup "Nerden aldınız?" diye sordukları kardanadamlı beresi...


Bu da gezmeye gitmeye hazırlanan Ada, yandaki de daha sonra girmek isteyeceği torba...
Ayaklarında da benim doğumgünümde annemin, babamın ve kardeşimin Ada'ya aldığı hediye... Bir de "Senin doğumgünündü ama biz Ada'ya hediye aldık" demezler mi. Boşuna demiyorum pabucum dama atıldı diye. Doğumgünümde bile hediyeleri o kapıyor. Fıstık... Tatlı bir hatıra olarak kaldı, bu söyledikleri. Bana da çok lezzetli, birbirinden güzel poğaçalar, kurabiyeler, sarmalar yapıp koliye koymuşlar. Tam bana göndereceklermiş, ben "Biz Balıkesir'e geliyoruz." demişim. İyi oldu, hepsini beraber yemiş olduk. Hem de bu dediklerimi komşularıyla beraber yapmış annem. Çok tatlı komşuları var. Hep böyle birbirlerinin çocuklarına koli yapıp gönderiyorlar. Gurbetteki çocuklarını sevindiriyorlar. Ne güzel değil mi?



Kendini sadece bir kez, onda da babama taşıttığını sanmayın. Annem de taşıdı, Ada'yı bütün evi turladılar böyle. Torbalar da sağlam çıktı. Yırtılmadılar.


Bunlar da Çamlıcanın üç gülü...
Aslında Bir gülümüz daha var. Aytaç... Kız kardeşim ama o karşı koltukta babamla oturuyordu. Yani şöyle söylemek daha doğru olur. Bir süreliğine orada konaklıyordu. Kardeşim kedilerden korkuyor. Sultan da bir o kadar onu çok seviyor. Yolunu gözlüyor resmen. Bazı günler bütün gün uyudu Aytaç işten gelinceye kadar. O geldiğinde de çok sevinip hoşgeldin diye üstüne atladı. Aytaç da garibim, Ada ürkmesin diye halay çekiyor numarası yaptı. Oturduğu yerde en fazla yarım saat kalabildi. Sultan, üstüne doğru koştuğunda o da sıçrayıp ayağa kalktı. Ada "Neden kalktın, Aytaç" diye soruyordu. Aytaç da "Halay çekiyorum, Adacım." diyordu. Büyük sabır gösterdi Sultan'a   ama bize çaktırmamaya çalıştı. 
Aslında anılarımız saymakla bitmez. Bunlardan başka da bir çok güzel şey yaşadık. Uzun zamandır görmediğim ama hasretle görmek istediğim eski komşularımı gördüm. Akrabalarımı gördüm. Ben onlarla güldüm onlar Ada'ya güldü.
Ada benim yengelerimi çok sevdi. Yengelerim her geldiklerinde Ada'ya sürpriz getirdikleri için daha onları gördüğü gibi "Bana ne sürpriz yapıcaklar?" diye sormaya başladı.
Daha buraya canınız çeker diye yazmadığım annemin nefis, müthiş  yemeklerinden, hamur işlerinden ve tatlılarından yedim. Yukarıdaki fotoğrafta biraz topiş görünmem ondandır. Bir de babam ekmek kadayıfı aldı geldi. Onu da yedik kaymaklı kaymaklı... Hımmm, canınız çekmesin...

26 Aralık 2012 Çarşamba

Biz Döndük

Biz İstanbul'a döndük. Hem de pazartesi akşamı. Babam Yalova'daki feribota kadar bıraktı, sağolsun. 
Sultan'ı da feribota bindirdik. Evcil hayvanları alıyorlar ama onları koymanızı istedikleri bir yer varmış. Ben de bilmiyordum. Biz yukarı çıktıktan sonra yanımıza bir görevli geldi. Beyefendi çok kibar bir şekilde "Aslında kedinizi alt kata koymanızı istiyoruz fakat şimdi kış olduğu için orası soğuk ve yalnız kalınca çok ağlıyorlar. Geçen gün bir köpeği daha yukarıya çıkardık, çok ağlamıştı." dedi ve ekledi " Hiç olmazsa masanın altına koyabilir misiniz, bazı yolcularımızın alerjisi olabiliyor. Yine başka bir gün, bir yolcumuz kedi tüyünden çok rahatsız oldu ve ambulans çağırmak zorunda kaldık." dedi. Aman Allah'ım bu ne kibarlık. Söylemekten söylemeye ne kadar fark var. Beni hiç kırmadan, itiraz etmeme olanak vermeden dediğini yaptırdı. Biz de Sultan'ımızı masanın altına koyduk. Çok rahattı, hiç ses çıkarmadı. Arabada canımıza okuyor. Kafeste tutamıyoruz. çıkarıyoruz. Neyseki ön tarafa geçmiyor.
Adoşumla da feribotta çok hoş bir yolculuk yaptık. ilk önce oyuncaklarıyla oynadı. Küçük hayvanlarını masaya dizdi. Sonra boyama yaptı. Babasının arabasının tekerleğini çizdi. Evet tahmin ettiğiniz gibi yuvarlak çizdi. Yuvarlağa da "babamın tekerleği" dedi. Çok komik.
Feribotta etrafımızdaki herkese "Babam bizi karşılıycak." dedi. Birisi "Bize gel" dedi. "Hayır, babam bizi karşılıycak, babam beni çok özledi." dedi. 
Babasını görünce de çok sevindi. Yüzünü okşadı.
Kavuşmak ne güzel, özlemek de...
Özlemek de sevmektendir... 

20 Aralık 2012 Perşembe

Damlam

7. Damlam hoşgeldiiiiiinnn! 
Tunaycım seni burada görünce çok sevindim. Güzel bir hoşgeldin yazısı yazabilmek için uzun zaman bekledim. Yazdığım yazıyla seni mutlu etmek istedim ama böyle kastıkça da bir türlü beğenemedim, aklıma gelenleri.
Şimdi yazıyorum dostum:
Hoşgeldiiiinn, sefalar getirdin. Umarım paylaşımlarımız artarak devam eder.
Tunaycım benim kuzenim, hani Sapanca'ya beraber gittiğimiz. 
Sapanca da onların çok güzel bir pozunu çekmiştim. Bu pozla sana tekrar teşekkür ederim.
Hoşgeldin bitanem

19 Aralık 2012 Çarşamba

Çikolata ve Ada

Eğer alacaksam Ada'ya şeker yerine çikolata almayı tercih ediyorum. Çikolata, şekere oranla daha iyi, en azından dişlere yapışmıyor ve mutluluk hormonu salgılattırıyor. Çok vermediğimiz için de yiyeceğini anladığı zaman bir seviniyor ki görmelisiniz, zıplıyor yavrucak. 
Karnımdayken de öyleydi. Çikolata ağzıma girdiğinde Ada harekete başlardı. Ben de bu kadar hızlı kana karışmaz ama nasıl oluyor da hemen hareketleniyor diye düşünürdüm. Sanırım bendeki mutluluk hormonu onda da anında etkisini gösteriyordu. Bebeklerin, anne karnında, her şeyden ne kadar hızlı etkilendikleri bu şekilde de test edilebilir. Çikolata yerkenki mutluluğum Ada'da saniyesinde etkisini gösterirdi. 
Kuzenimin 2004 yılında bebeği oldu. Şimdi büyüdü Ardacık. O kadar mutlu bir bebekti ki sürekli gülerdi. Ablam da bunun sebebini hamileyken sık sık çikolata yemesine bağlardı. Ben de aklımın bir köşesine yazdım: hamile kalınca çikolata yenecekti. 2010 yılında hamile kalınca hemen uyguladım ve faydasını gördüm. Çok şükür Ada da mutlu bir bebek(ti). Arada sırada çok abartmadan çikolata yedim. Bitter çikolatanın daha çabuk kana karışığını ve sütlü çikolataya oranla daha çok çikolata içerdiği için daha fazla mutluluk hormonu salgılamamızı sağladığını o zaman öğrendim. Hatta doktorum bile tavsiye etmişti, bitter çikolata yememi.


Bu fotoğrafta dondurma yiyor. Çikolata yerken fotoğraf çekmemişim. Nasıl kendinden geçtiğini göstermek için yine de bu fotoyu koymak istedim.
Ada'ya hamileyken özellikle dikkat ettiğim şeylerden biri de moralimi bozmamaktı. Moralimi bozabilecek pek çok şey oldu ama hiçbirine kafayı takıp yavrucuğumu mutsuz etmedim. Onu benim içimdeyken üzemezdim. Bebekler anne karnındayken de kayıt yapıyor. Çikolataya bu kadar çabuk tepki veren bebek üzüntüyü neden hissetmesin! Minicik yavruya bu yapılır mı! Umarım kimsenin hamileyken büyük acıları olmaz. Sağlıklı çocuklar yetiştirmek için bebeğinize daha anne karnındayken özen göstermeniz gerekiyor. 
Ruh sağlığı, en az beden sağlığı kadar önemli. Hatta bazen bir adım öne dahi geçebiliyor. Örneğin; iyileşmesi zor olan bir hastalığa yakalandığımızda moralimiz ne kadar yüksekse başarılı olma ihtimalimiz de o kadar artıyor. 
Anne karnında geçen zaman ve ilk iki yıl bilinçaltı oluştuğu için çok önemli. Yerli yersiz tasalarınız çocuğa yansımamalı. Sizin o an dert ettiğiniz sorun daha sonra çözülür ama onun çocuğunuzun bilinçaltında açtığı yara ya çok zor silinir ya da hiç silinmez. Çocuğunuzu mutluluk budalası gibi yetiştirin demiyorum. Tabii ki hayatın gerçeklerini, acı ve tatlı yönünü görmeli. Sevinçler olduğu kadar acılar da onun karakterini kuvvetlendirecek ama bebeklik yılları, bunlarla başarılı bir şekilde mücadele edebilmesi için güçlü bir ruh sağlığı inşa etme yılları.
Anne karnındayken çikolata yiyerek ve moralimi bozmayarak bunu sağlamaya çalışıyordum. Şimdi iş daha karmaşık bir hal aldı. Tabii ki Ada'nın karakteri ve sosyal ilişkileri de işin içine girdi. Umarım hepsinin içinden yüzümüz ak bir şekilde çıkabiliriz.