24 Kasım 2012 Cumartesi

Dükkan Pati

Harika bir blogla karşılaştım. Adı Dükkan Pati. Blogun sahibi Colette'nin iki blogu daha var ikisi de birbirinden güzel ama ben burada Dükkan Pati ve Kızlarım isimli bloglarından bahsedeceğim.
Dükkan Pati, aracı bir blog. İnsanlar bu dükkana el işlerini bağışlıyorlar. Blog aracılığıyla ürünler satılıyor. Kime gittiği de açıkça görülüyor. Sonra da el işlerinden elde edilen gelir son kuruşuna kadar sokak hayvanları için harcanıyor. Colette, emekli bir öğretmen ve tam bir hayvansevermiş. Bu işe aracılık ettiği için eminim çok mutludur.
Sokak hayvanlarını sevmek de bir ayrıcalıktır bence...




Kızlarım isimli bloğunda da kendi beslediği hayvanlardan bahsediyor. Evinde beslediği bir köpek ve iki kedisi var. Hepsi birbirinden tatlı. Bloğu gezerseniz bana hak vereceğinize eminim. 
Üç bloğunu da sosyal sorumluluk projesini desteklemek adına   
SOLUTIONS EUROPE MEDIA şirketi izlemeye almış. Kendisini tebrik ediyorum.



23 Kasım 2012 Cuma

Gecikme

Sevgili Dostlarım,
Sizleri, her sabah, bilgisayarın başına oturduğunuzda yeni yazımla karşılamak, adeta size bu vesileyle merhaba demek istiyorum. Yeni doğan güne mutlulukla başlayın istiyorum. Tanıştığımız şu kısacık zaman diliminde öyle yapmaya çalıştım. Bundan sonra da öyle yapmaya gayret edeceğim. Fakat bugün biraz geciktim.
Bunun iki sebebi var: Birincisi bu sabah erkenden dışarı çıkmamız gerekti. Ada'nın "vitamin şekerleri" bitti. Biz de onları olmak için bayağı uzak bir eczaneye gittik. Şu vitamin şekerlerini çıkaranlardan Allah razı olsun. Ada sadece onları içiyor. Bizim imdadımıza hızır gibi yetiştiler. Çoğu çocuk gibi Ada da ilaç içmeyi pek sevmiyor. O yüzden şurup içiremiyoruz. Toz vitaminleri de yemeğinde fark ediyor. Onları da bu şekilde eliyoruz. Dolayısıyla vitaminlerini yarım yamalak verdiğimiz bir süre geçirdik daha önceleri; ama sonra bir arkadaşımız bize, hediye olarak, Amerika'dan jelibon şeklinde yapılmış vitaminler getirdi. İşte, yine, evrenin gücü mü dersiniz, duanın gücü mü dersiniz, ne derseniz deyin, çok isteyince ayağınıza geliyor. Resmen ayağımıza geldi. Çünkü o arkadaşımızın bizim bu derdimizden hiç haberi yoktu. Bilmeden de olsa bizim bu problemimizi çözmemize yardımcı oldu. Sonra o vitaminler bitince ben de Türkiye'de aynısını değil ama bir benzerini buldum, uzun aramalarım sonucunda. Adını da "vitamin şekeri" koyduk; çünkü her ne olursa olsun, buna şeker de dahil, ilaç olduğunu anlarsa yemiyor, içmiyor. Çocukların çoğu böyle sanırım. İşte böyle, bugün mutlu mutlu vitamin şekerlerimizi almaya gittik, bulamadık, ısmarlayıp geri döndük. Bulamamamız iyi de oldu. Şimdi Ada büyük bir heyecanla vitamin şekerlerini bekliyor.
Gelelim yazımın gecikmesinin ikinci sebebine, Ada uyanıkken yazmaya kalkarsam çalışma masamızın üstü talan ediliyor. Adacık ve Sultan yüzünden. İkisi de tepemde, ben yazı yazmaya çalışıyorum. Bir yandan "Dur, yapma, etme" derken bir yandan da bir yerlere basacaklar da blogumda saçma sapan ya da yarım yamalak şeyler yayınlanacak diye korkuyorum. Bakın ben yazı yazarken masama çıkıyor ve lambayla oyun oynuyor.



"Açıyorum, kapıyorum, açıyorum, kapıyorum..." diye belki yirmi kere söylemiştir. 
Şu anda Ada uyuyor. Şşşşt ses çıkarmayın. Ben de size yazımı yazıyorum yuppii:)
Bugün Adacık koşarak yanıma geldi, ağzını doldura doldura bir konuşması var, o şekilde "Anne, bak sana kocaman bi dinozor çizdim." dedi. Ben de "Aferin yavrum. Ne kadar güzel çizmişsin dedim. Bakın neye "Ne kadar güzel çizmişsin." dedim:) onun şevkini kırmamak, heyecanına ortak olmak için...
İşte bu bir dinozor:)

 Bu da yeni dinozorlar çizerkenki hali:)



Hepinize mutlu hafta sonları...
Sağlıcakla kalın:)





22 Kasım 2012 Perşembe

Sessiz Haykırış

Bir hayvan sesizce haykırabilir mi? 

Ben böylesini görmemiştim! 
Daha önceden evde balıklarımız, kanaryalarımız, muhabbet kuşlarımız olmuştu. Hatta yazlıkta tavşan ve ördek de beslemiştik; ama sanırım hiçbiri kedi, köpek gibi birebir iletişime geçmiyor. Bunların iletişimi çok daha farklıymış. Bazen aynı frekansta olabiliyosunuz.
Bu sabah, Ada'ya masada yemek yedirirken Sultan da aşağıdan bize bakıyor. Nasıl "Bana da yok mu!" der gibi bir bakıştı öyle, anlatamam. Ona da vermediğim için kendimi suçlu hissettim; ama napalım Sultancım sen de hayvansın yani sonuçta... Her şeyi de sana veremeyiz...
Bu olayda, sessizce bana bir şeyler söylemesinden çok etkilendim. Hiç miyavlamadı; ama sanki haykırır gibiydi. Gözlerini gözüme dikti. Beni hipnotize etti ve beyninden beynime akıttı hislerini... :) 
Hemen bundan kendime bir ders çıkarttım. Demek ki ne oluyormuş: Her zaman parlamak, bağırıp çağırmak karşıdakinde pek de etki bırakmıyormuş. Onu da abartırsanız   muhattabınız sizi takmıyor. Her şey kararında güzel. 
Marifet bazen sessizce haykırabilmekteymiş bazı şeyleri...

Boyama Sayfaları

Hu huu!

Size bir sayfa önereceğim. Önereceğim sayfayı beğenmek için sadece çocuklarla ilişkinizin olması şart değil. Zevkinize uyuyorsa kendiniz için de beğenebilirsiniz. Belki bir tanesini çıkartıp boyayıp odanıza asarsınız veya kuzeninizin, kardeşinizin çocuğuna hediye edersiniz. 
Benim fikrimse şu: Çalışmaya başlayınca bunlardan birer tane çıkarıcam ve her gün işe giderken Ada'ya vericem.  "Kızım, ben gelinceye kadar bunu boya" diyeceğim. Ben gelinceye kadar ona da bir meşgale çıkmış olacak. Amaçlı bir bekleyiş olur en azından. 

Kendisi boyama yapmayı çok seviyor. İkea'da bile yere yatıp ders çalışmışlığı var.
Keyifli gezmeler. İşte sitemiz bu 

21 Kasım 2012 Çarşamba

Kedici


Bu hayvan beni kedici yaptı çıktı. Ben aslında köpekseverdim. Hani bazıları kedisever bazıları köpeksever ya işte ben onların köpeksever tarafındaydım; ama bizim minnoştan sonra  kedileri, özellikle bizim kediyi çok sever oldum. Onların çok narin varlıklar olduklarını anladım. Sevilmeye muhtaçlar. Bir blogta okumuştum hangi blog olduğunu unuttum. Kediler hakkında şöyle yazmıştı: "Ya çok seversiniz ya da çok çekersiniz ."  Katılıyorum. Eğer çok sevmezseniz beraber yaşayamazsınız. 



Bu minnoşa nasıl kıyabiliriz. Şu dile, şu patiye bakın:)
Maşallah diyelim, (tü tü tü:)

20 Kasım 2012 Salı

Pamukşekerlerim

Canlarıııımm, pamukşekerlerimm,

Ayda Ablam ve Didemim:) 

Hoşgeldiniiizzz, sefalar getirdiniiiizzz:))  !!!

Çok mutlu oldum. Damlaya damlaya göl oluyor. Büyüyyoruz yuppiii:))

Ha ha haaaa.... zıp zıp zıp zıp, zıp zıp zıp:))





Size de artis pozuyla teşekkür etmek istedim:)

Sağolasınız, varolasınız efendim:) 


Yavru Hayvanlar


Yavru hayvanlara çok acırım. Küçükken dedemin aldığı civcivlerle beraber kümeste otururdum. Kümes büyüktü, içine tabure koyardım. Bir kutunun içinde duran civcivleri seyreder, kutudan zıplamaya çalışanlarla onları "kutuya geri koymaca oyunu" oynardım kendimce. Onlar da annelerinden ayrı diye çok üzülürdüm. Çalışan bir annenin çocuğu olduğum çok belli galiba. Nedense kardeşim değil de ben daha çok etkilenmişim bu durumdan. Halbuki bize anneannem baktı, annemi hiç aratmadı. Hakkını hiç ödeyemeyiz. Nur içinde yatsınlar.


Yavru hayvan deyince küçükken sinemada izlediğim "Ayı" filmi gelir aklıma. Hatırlar mısınız bilmem... Ben çok etkilenmiştim. Yavru ayı annesini kaybediyordu... Dayanamıyorum böyle hikayelere...
Kızım küçük olduğu için Trt Çocuk kanalını çok izliyoruz. Orada yayınlanan "Keloğlan" çizgi dizisinin bir bölümünde Keloğlan "Bir ayı yavrusuna kıyana ben insan demem..." diye bir şarkı söylüyor. Ben de demem arkadaş, hem de hiç demem...